Bugün; dünya tarihi boyunca en büyük liderler arasında gösterilen Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 80. yılında mateme kapılmanın ötesinde, onu anma; düşüncelerini, çabalarını, amaçlarını anlama günüdür.
1938 ‘ten bu yana geçen her gün, Atamıza duyduğumuz minnet duygusunu arttırırken O’nun ilke ve düşüncelerini anlamak gerekliliğine ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu da göstermektedir.
Ata’mızı kendisinden dinleyelim;
“Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir’’ ve ‘’Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır.’’ der.
O’nu ölümsüzlüğe uğurladığımız günün yıldönümünde Cumhuriyet’i anlamak, Cumhuriyet’in değerlerini korumak için bizzat üzerimize düşen vazifeyi de şu sözlerle açıklar:
“Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyete sahip çıkmak, Çanakkale’yi, Kurtuluş Savaşını kazanan ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir”.
O, en büyük eserim dediği Cumhuriyeti el üstünde tutmuştur. Diğer ilke ve devrimleriyle de ülkemizin geleceğine ışık tutmaktadır. Laik, demokratik ve çağdaş bir Türkiye’nin temellerini atarak güçlü bir tarih şuuru ve ortak yaşama sahip bir irade oluşturmayı amaçlamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye konusunda en çok üzerinde durduğu konu, Türk İstiklalidir. Türk Gençliğine hitabesinde “Muhafaza ve Müdafaa” mecburiyetinden birinci olarak söz ettiği en önemli unsur bağımsızlıktır. Askeri, iktisadi vb. alanların herhangi birinde dahi tam bağımsızlığını yitirmek demek bütün alanlarda bağımsızlığını yitirmek demektir. Tam bağımsızlık bölünmez bir bütündür. Bu da demokratikleşmeyi ve sanayileşmeyi aynı zamanda uyumlu ve düzenli bir biçimde gerçekleştirip ekonomik bağımsızlık ve özgürlük sağlayabilmek, dışa bağımlı olmamak demektir. Bu durumu ;
“Ben yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli istiklal bence hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettiği takdirde, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereği dostluk, siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım”. sözlerinden anlamaktayız.
Son Olarak:
Atatürk 17 yılda 40 Dostluk Antlaşması yapmıştır (1921- 1937) ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün ülkelerle barışık olduğunu dünyaya göstermiştir. İmzalan dostluk antlaşmaları, ilke olarak gelip geçici değil, ebedi dostluklar üzerine kurulmuştur.
Atatürk, o koşullar altında dahi tam 115 Yabancı Devlet Başkanıyla siyasi ilişki içerisinde olmuştur. Ayrım yapmaksızın tüm yabancı devlet başkanlarıyla kurduğu dostluk ilişkileri, antlaşmaları, Türkiye’nin dış ilişkilerini dostluk temeline oturtmayı amaçlamasındandır ve bunu başarmıştır.
Büyük Kurtarıcı, O Büyük Lider kendini tanımlarken şöyle der;
‘’İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal, onu “ben” kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!’’
İşte O Mustafa Kemal biziz, hepimiziz. Bir kez daha minnet, şükran ve rahmetle anıyor, manevi huzurunda saygıyla eğiliyoruz.
Av. Erol KAYABAY
Balıkesir Baro Başkanı