Bilindiği üzere avukat, hem hukuk bilimi hem de anayasal kurallar kapsamında adalet sisteminin bir öznesi ve yargı bağımsızlığının ana teminatı olarak tanımlanır.
Bu misyon avukatı; demokrasinin, toplum değerlerinin, laik ve sosyal hukuk devletinin hem yapı taşı hem de yılmaz bir neferi kılmıştır.
Fakat süreç içerisinde ulaştığımız dönem; avukatı adalet sisteminin dışında bırakmaya çalışan, yargı memurları karşısındaki itibarını görmezden gelen, neredeyse meslek onurunu hiçe saymaya varan bir noktaya evrilmiştir.
İşte 5 Nisan Avukatlar Günü’müze yine böylesi karamsar bir tablo ortasında ama umudumuzu karartmadan uzanıyoruz.
Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti, son yıllarda özellikle hukuk ve demokrasi alanında ivme kaybeden bir ülke olmuştur. Hukuka en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde OHAL süreciyle devre dışı bırakılan yasama faaliyeti, rejimin değişmesiyle iyiden iyiye rafa kaldırılmış, nihayetinde bu gidişat hayatımıza yürütmenin, yasama ve yargıya tahakküm ettiği bir sistemi sokmuştur.
Halihazırda ülke, bir gecede alınan kararlarla taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri feshedebilen, hukuk fakültelerinin sayısını ortaöğretim kurumları sayısına eşitlemeye doğru giden, bürokrasinin her kademesindeki aktörleri görevlerden alıp yeni görevlendirmeler tayin eden bir hüviyete bürünmüştür.
Nitekim söz konusu tahakküm altındaki yasama erki, yakın geçmişte tarihi bir karara imza atarak avukatlara rağmen Avukatlık Yasası’nda bir dizi değişikliğe gitmiştir. Aslında “bir dizi” söylemiyle kulağa basit gelen bu değişiklikler, sanki mesleğe vurulmuş bir darbe misali çoklu baronun önünü açarak üniter yapının, delege sistematiğini bozarak demokratik düzenin ayarlarıyla oynamıştır.
Hiç kuşkusuz bu süreç, başkentin girişinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde polis barikatlarında türlü eziyetlerle bekletilen baro başkanlarının onurlu duruşunu tarihe yazacak ve öyle hatırlanacak bir süreç olmuştur.
Öte yandan, siyasetin dilinden düşmeyen reform paketleriyle; iyileştirildiği, hatta çağ atlatıldığı söylenen avukat haklarının neler olduğu mesleğin her bir ferdi tarafından ısrarla merak edilmektedir.
Zira avukat; mali yönden diğer meslek gruplarıyla kıyaslandığında hala en yüksek KDV oranlarının, en yüksek vergi dilimlerinin değişmez mükellefidir. Adli yardım görevlendirme sayısı azalırken geciken ödemeler ve CMK ücret tarifelerindeki yıllık cüzi değişiklikler hiçbir yaraya merhem olacak türden değildir. Arabuluculuk ve uzlaştırma gibi yeni oluşturulan müesseseler, her ne kadar zaman içerisinde kanıksanmış görünse de, mesleğimizin faaliyet alanını daraltmaktan öteye geçememiştir. Hukuk fakültelerine giriş katsayısında iyileştirme yapıldığı söylense de neredeyse ilçelere bile yüksekokul ayarında hukuk fakültesi açma huyundan vazgeçilmemiş, bu durum kısa süre içerisinde meslekte niteliği düşürmüştür. Pandemi sürecinde bürolarını kapatmak zorunda kalan avukatların mali sıkıntılarının görmezden gelindiği ise bir başka kanayan yara olmuştur.
Tüm bu mali sorunları bir yana bırakırsak; buzdağının diğer yüzünde çok daha acı bir tablo karşımıza çıkmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda İstanbul Beşiktaş’ta kolluk tarafından darp edilen meslektaşımız Sertuğ Sürenoğlu’nun ihlal edilen hakları hala iade edilmemiştir. O günden bu yana mesleğin icrası esnasında can ve mal güvenliği doğrudan tehdit altında olan on binlerce meslektaşımızın meslek ve yaşam teminatı sağlanmamış, bu konu hiçbir reform paketine girmeyi başaramamıştır. Nitekim yakın zaman önce Gebze’de bir fiili haciz işlemi sırasında katledilen meslektaşımız Ersin Arslan, bardağı taşıran son damla olmasına karşın, her şey hala eski tas eski hamamdır.
En az bunlar kadar vahim bir başka husus, 2020 yılı Ekim ayında yapılması gerekirken “pandemi” nedeniyle iptal edilen baro genel kurulları olmuştur. Hiç kuşkusuz, vahamet baro kongrelerinin yapılamamasından ziyade, her şeye rağmen yapılabilen siyasi parti kongreleridir. Zira virüs, baro kongrelerini iptal ettirebilirken; lebaleb parti kongrelerinden izole olmayı başarabilmiştir.
Bu idari ve keyfi uygulamalar seçim kurulları tarafından da benimsenerek kararlar verilmesinin oldukça hatalı ve tehlikeli olduğunu, baroların yürürlüğünü başta Anayasadan ve 1136 Sayılı Avukatlık Kanunundan aldığı ödevleri idari bir kararla yerine getiremediğini, seçim kurullarının bu doğrultuda idari kararın yeterli olmadığını belirterek genel kurul takvimini işletmesi gerekirken “seçimlerin yasaklanması” başlıklı bir takım kararlar ile genel kurulları yasaklamasının hukuka açıkça aykırı olduğunu, Avukatlık Kanunun Madde 86 kapsamında meslektaşlarının toplantılara katılmasının mesleki ödevlere arasında olduğunu, aynı zamanda İçişleri Bakanlığının sokağa çıkma muafiyeti kapsamında da avukatlara mesleki faaliyetleri kapsamında sokağa çıkma yasağına ilişkin muafiyet tanındığını dolayısı ile olağan genel kurulun bu faaliyetlerden olduğu için sokağa çıkma kapsamında değerlendirilmesinin son derece yanlış bir uygulama olduğunu, aynı yorumla ileride benzer gerekçeler ve idari kararlar ile genel seçimlerinde yapılmasına engel olunabileceğini, böyle bir durumun aslında demokrasinin ve doğrudan Anayasanın askıya alınmasına neden olacak sonuçlar doğurabileceğini, bu nedenle yasal olmayan ve fiili bir durum yaratılarak engellenmeye çalışılan genel kurulun yapılabilmesi için tüm İlçe Seçim Kurulu Kararının kaldırılması gerektiğini, bunun Cumhuriyet ve Demokrasi için bir zorunluluk olduğunu kamuoyuna duyururuz.
Ezcümle; avukatın bu derece ötekileştirilip, itibarsızlaştırılırken; hukuk sisteminin avukatsız bir adım yol alamadığı başka bir düzen hiç kuşkusuz yoktur. Buna rağmen, ülkemize bundan sonrası için mesleki sorunlarımızın çözümünden önce demokrasi, adalet ve herkes için eşit işleyen bir hukuk diliyoruz.
Ve yakinen bilinen şu gerçeğin toplumun her kesimi tarafından iyi kanıksanmasını isterken; tüm meslektaşlarımızın 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyoruz derken :
Kutlayamıyoruz çünkü;
Davaların tarafı gibi görünüp saldırıya uğruyoruz öldürülüyoruz.
Kutlayamıyoruz çünkü;
Günlük siyaset yapanlar tarafından sürekli itibarsızlaştırılmaya çalışıyoruz.
Kutlayamıyoruz çünkü;
Savunma haklarımız geriletilip sesimiz kısılıyor bu yüzden temsil ettiğimiz vatandaşın nefesi kesiliyor .
Kutlayamıyoruz çünkü;
Efendimiz yok bizim diye itiraz ettiğimiz için sürekli ötekileştiriliyoruz .
Kutlayamıyoruz çünkü;
Sosyal güvencecelerimiz geriletiliyor, kamu hizmeti yaptığımız unutturuluyor.
Kutlayamıyoruz çünkü;
Vatandaşın ve avukatın hak alanları daraltılıyor hak üstündür kavramı yerine menfaat üstündür kavramı getiriliyor .
Kutlayamıyoruz çünkü;
Avukat kanunumuz idari kararlarla engellenip genel kurullarımız yaptırılmıyor.
Kutlayamıyoruz çünkü;
Savunma görevini yaptığımız müvekkilimizin yargılandığı suçlar sebebiyle suçlanıp tutuklanıyoruz.
5 Nisan Avukatlar gününde tüm meslektaşlarımı onurlu ve dik duruşlarından dolayı saygıyla selamlıyorum .