24 Ocak 1920 tarihli ilk genel kurul toplantısıyla temelleri atılan ve tarihinin her döneminde Türk Hukuku için bir mihenk taşı olan Balıkesir Barosu, bugün 102. yaşını kutluyor.
Mayası Kuvay-i Milliye ruhuyla harman olmuş Balıkesir Barosu, varlığının her anında cumhuriyetin, demokrasinin, hukukun ve Atatürk ilkelerinin yılmaz bir neferi olmuştur. Hiç kuşkusuz, 102 yıldır zerre ödün vermeden onurla ve kıvançla süregelen bu hukuk mücadelesinde; ilk kurucular Süleyman Sadi ve Mustafa Necati ile her bir başkanın, yönetim kademelerinde görev almış her bir üyenin ve elbet Ayvalık’tan Dursunbey’e, Sındırgı’dan Erdek’e dek memleketin tüm köşelerinde adaletin tecellisi uğrunda hizmet veren her bir avukatın ayrı ayrı büyük payı vardır.
Bu minvalde, öncelikle tarih sayfalarına adını yazdırmış tüm başkanlarımızı, yönetim kurulu üyelerimizi, avukatlarımızı, vatan müdafaasının her menzilinde canı pahasına yer almış şehit ve gazilerimizi minnetle anıyoruz.
Balıkesir Barosu, varlık nedenini T.C. Anayasası’nda da lafzını bulan laik ve sosyal hukuk devleti ilkesinden alırken; yolunu sadece adaletin ışığıyla aydınlatmıştır. Hiçbir dönem siyasi fikir ve anlayışların gölgesine sığınmamış fakat kuvvetler ayrılığının gözardı edildiği zamanlarda yargıyı siyasete alet etmek isteyenlerin karşısına siper olmaktan da geri durmamıştır.
Ancak özellikle son yıllarda reform ya da başka nam altında, avukata ve barolara rağmen yapılan değişikliklerin; mesleğin sorunlarına çare olmak bir yana, sorunları daha da çıkılmaz hale getirdiğini üzülerek belirtmek isteriz. Nitekim meslek örgütlerimizin üniter yapısını doğrudan zedeleyen çoklu baro uygulamasının ikilik ve kaos yaratmaktan başka işe yaramadığı, toplumun her kesimi gibi yasa koyucu tarafından da kısa süre içerisinde görülmüştür.
Diğer yandan, söz konusu düzenlemeden ari olarak, avukatlık mesleğinin dağ halini almış, kronikleşmiş ve belki de kanıksanmış sorunlarına yönelik hiçbir somut çalışmanın yapılmaması, ne yazık ki yarına dair umutlarımızı köreltmektedir.
Tam da bu noktada, sorunun, hukuk eğitiminden başlayarak mesleğin her merhalesine sirayet ettiğini söylemek gerekir. Zira ülkemizde her geçen gün sayısı artarken, kalitesi düşen hukuk fakültelerinin akademik kadrodan yoksun halde eğitim verdikleri acı bir gerçektir. Aynı bağlamda, her yıl verilen on binlerce mezun, ciddi bir mesleki enflasyona neden olmakta ve bu durum TÜİK’in duyurduğu açlık sınırında yaşayan, büro kirasını, elektriğini, internetini, sigorta primini ödeyemeyen gelir yoksunu avukatlar yaratarak, aslında çok daha büyük sorunları beraberinde getirmektedir.
Zorunlu müdafilik ücretlerinin asgari tarifeye yükseltilmesi bir yana mali koşullar nazarında bir artış görmemesi, zorunlu müdafiye ilam vekalet ücreti takdir edilmemesi, KDV oranlarının tüm iş sahasını kapsayacak şekilde düşürülmemesi yıllar yılı kangren halini almış ve ekonomik sorunu tırmandıran önemli başlıklardır. Öte yandan, uzlaştırma ve arabuluculuk ile avukatın iş sahası daraltılırken, bu alanların başka meslek gruplarına da açılması sadece ekonomiyle açıklanamayacak şekilde yargı iş ve işlemlerinin uzman olmayan ellerde telafisi güç neticelere evrilmesine de neden olmuştur.
Tüm bu ekonomik sorunlar, özellikle son yıllarda genç avukatların, harçlık olarak sayılabilecek cüzi ücretler karşılığında tevkil işi alabilmek için uğraş verdiği trajik bir hale sebebiyet vermiştir.
Ayrıca ücret karşılığı sigortalı çalışan avukatlarımızın; işveren avukatlardan, gerçek ya da tüzel kişilerden çalışmalarının karşılığını alamadıkları bir emek sömürüsü de mesleğimizin kanayan yarasıdır.
Ne yazık ki, aksak yönleriyle mevcut sistem, halihazırda mesleği “karın tokluğu” tabiri ile ifade edilebilecek bir ekonomik anaforun içerisine sürüklemiştir.
Tüm bunlar dışında, avukatın savunma görevinin kısıtlanmasına sebep olan pek çok hukuk dışı uygulamayla da karşı karşıya olduğumuzun altını çizmek gerekir.
Yakın zamanda, Türkiye Barolar Birliği ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü arasında avukatların tapu bilgilerine erişiminin sağlanmasına yönelik imzalanan TAKPAS protokolüne rağmen, tapu sicilinin aleniyeti ilkesini de ihlal edecek şekilde, uygulama hiçbir sebep gösterilmeksizin erişime kapatılmıştır.
Öte yandan, bir anda hayatımıza giren Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, keyfi olarak işten kaçınmak isteyen görevliler için bir joker gerekçe halini almıştır. Nitekim bazı tapu müdürlükleri, nüfus idareleri, SGK müdürlükleri ve buna benzer kurumlar tarafından Kişisel Verilerin Korunması Kanunu gerekçe gösterilerek avukatlara bilgi verilmediği, aynı şekilde savcılık ön bürolarınca da yine söz konusu yasa ileri sürülerek soruşturma numarasının bile avukatlarla paylaşılmadığı hukuksuz bir süreçle mücadele halindeyiz.
Ancak mücadelemizin bunlarla sınırlı olmadığını da belirtmek gerekir. Avukatların adliyeye girişlerde hakim ve savcılardan farklı muamelelere tabi tutuluyor olmaları, ülke genelinde kişilere ve amirlere göre farklılık gösteren, uygulama birliğinin olmadığı önü alınamamış bir sorun olarak karşımızdadır. Mahkemelerde yasanın açık hükmüne rağmen avukata duruşma tutanağının verilmemesi, bu konuda hala pandemi bahanesinin arkasına saklanılması ise hukuka rağmen yaratılan, çözümsüz bırakılan bambaşka bir sorundur.
Tüm bunlar aslında avukatın, gerek yargının üçlü sacayağı içerisinde ve gerekse kamu kurum ve kuruluşları nezdinde hak ettiği itibarının halen tesis edilememiş olduğunu gözler önüne sermektedir.
Ekonomik ya da itibari sorunların ötesinde, geldiğimiz noktanın en acı veren tarafı ise mesleğin tamamiyle can güvenliğinden yoksun bir hüviyete bürünmüş olmasıdır. Yakın dönem, gencecik bir meslektaşımız Avukat Ersin Arslan’ın görevi esnasında uğradığı hain saldırı sonucu şehit edilmesinin hüznüyle geçti. Hacizlerde kolluk personeli bulundurulmamasının da sebep olduğu bu elim olay, sanığa verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına rağmen, ne meslektaşlarımıza yönelik benzer saldırıların önünü kesti, ne de bu tarz olayları engelleyebilmek adına yeni tedbirlerin alınmasına vesile olabildi. Mesleğimizin öznesi her avukat, her ortamda maalesef açık hedef halindedir ve hiçbir surette can güvenliği yoktur. Nitekim geçtiğimiz günlerde, İstanbul Tuzla’da kamuya açık alanda eski nişanlısı tarafından hunharca katledilen bir başka avukat Dilara Yıldız, sistemin koruyamadığı hem bir kadın cinayetinin mağduru, hem de hayatının baharında solup giden bir meslektaşımızdır.
Tehlikenin her an mevcut olduğu malum olup, bu anlamda, hakim ve savcılar bakımından anayasa ile sağlanan teminat, derhal avukatlar bakımından da tesis edilmeli; sadece mesleğin ifasında değil, hayatın her anında avukatın can güvenliğine yönelik tedbirler işletilmeli ve söz konusu saldırılar vakay-i adiye olarak görülmekten vazgeçilmelidir.
Şunun iyi bilinmesini isteriz: Gün geçtikçe dağ halini alan her soruna karşı, Balıkesir Barosu olarak kuruluş felsefemize yakışır şekilde vakur duruşumuzu sergilemeye ve savunmayı savunmaya devam edeceğiz. 102. kuruluş yıldönümümüzün tarifsiz mutluluğunu yaşarken; varlığımızın her anında Cumhuriyet değerlerinin, Atatürk ilkelerinin, hukuk ve adalet anlayışının bekçisi olacağımızın; bu yolda gücümüzü meslektaşlarımızın manevi desteğinden aldığımızın bilinmesini ister; adalet uğruna can vermiş tüm hukuk neferlerinin ve aziz şehitlerimizin önünde minnetle eğilirken, kıymetli meslektaşlarımıza saygılar sunarız.
AV.EROL KAYABAY
BALIKESİR BAROSU BAŞKANLIĞI